Hacerül Esved Taşı nedir ? | Hacerül Esved Taşı Nasıl Selamlanır ?

0
1333

HACERÜ’L-ESVED (Arapça: الحجر الأسود,) : Kabe’nin güney doğu köşesinde bir buçuk metre yüksekte asılı bulunan yumurta biçiminde hafif kırmızı ve san damarcıkları bulunan otuz santimetre çapında oldukça parlak siyah bir taş.

Hz. İbrahim Aleyhisselam, Kabe’nin inşasını bitirdikten sonra oğlu İsmail Aleyhisselam ile tavafa başlangıç sırasını bildirmek için: “İsmail, bana bir taş getir de tavafın nereden başlayacağını işaret edeyim.” dedi. Hz. İsmail Aleyhisselam da Cebel-i Kubeys’ten bir taş alıp babasına verdi. O da tavafın başlayacağı bugünkü Kabe’nin köşesine taşı koydu. Taş, yumurta şeklinde 18-19 santimetre yarıçapında idi. Konduğu yer, yerden üç arşın 4 parmak yüksekliğinde idi. Böyle yükseğe konmasının sebebi ve sırrı her yerden herkesin görebilmesi için idi. Rengi vaktiyle beyaz olan bu taş, çokça istilam edildiği yani selamlanıp öpüldüğü için kırmızımsı (kırmızımsı esmer bir taş) haline gelmiştir diye rivayet edilmektedir. Hacerü’l-esved, melekler tarafından, peygamberler tarafından ve Efendimiz Muhammed Aleyhisselam tarafından öpülmüştür. Hacerü’l-Esved’i öpmek, Cenab-ı Hakk’ın saltanat-ı İlahiyesine kurbiyete (yakınlığa) bir işaret olması itibariyle hürmet, teslim ve ikrar manasını ifade eder. İşte bunun içindir ki, Hz. Ömer Efendimiz (ra) ; “Vallahi seni öpüyorum. Senin taş olduğunu, zarar ve fayda veremeyeceğini de biliyorum. Eğer Resulullah’ın seni öptüğünü görmeseydim, seni öpmezdim.” demiştir.

Kabe, Huzaalıların eline geçtikten sonra, Hacer-i Esved, onların rakibi olan Cürhümlüler tarafından kaçırılıp sonradan Huzaa kabilesi tarafından yeniden ele geçirilerek tekrar yerine konulmuştur. Daha sonraları Abbasi Halifelerinden Muktedirbillah zamanında Mekke’yi zaptetmiş olan Karamite (Kırmitîler) reisi Tahir tarafından koparılıp Küfe Mescidine konulmuştu. 20 sene sonra, Halife Mutî’ Billah tarafından 24 bin dinar karşılığında geri alınıp Mekke’ye getirilmiş, bugünkü yerine konulmuştur.

Hacer-i Esved, muhtelif zamanlardaki yangınlarda kırılmıştır. Şimdi 12 parça olarak birleştirilmiştir. Ufak bir parçası Kanuni Sultan Süleyman zamanında bir Hadım Ağası tarafından İstanbul’a nakledilmiş, Süleymaniye civarındaki Kanuni Sultan Süleyman türbesine asılmıştır.

Hacerülesved’in tarihi Hz. İbrahim (a.s.) ve oğlu İsmail (a.s.) tarafından inşa edilen yeryüzünün ilk mâbedi Kâbe’nin tarihiyle paralellik gösterir. Allah (c.c.) Hz. İbrahim’e insanların ibâdet edecekleri bir mescid yapmasını emrettiğinde, Hz. İbrahim ve oğlu İsmail Kâbe’nin temellerini attılar (Bakara, 2/127). Tarihî kaynaklar Hacerülesvedin de buraya Hz. İbrahim tarafından konduğunu kaydeder. Taşın nereden ve nasıl getirildiği hususunda değişik inançlar ve anlatımlar vardır, ancak kesin bir bilgi yoktur.

Mekke’nin yakınında olan Ebû Kubeys dağından getirildiğine dâir inancın yanında Nesâi, bir hadîs-i şerifte Hz. Peygamber’in “Hacerülesved cennettendir.” buyurduğunu nakleder (Keşfü’l-Hafâ, Aclûnî, 1108).

hacerul-esvedKâbe, Hz. İbrahim ve oğlu İsmail’den sonra birçok milletlerin kontrolüne geçti ve çeşitli defalar tahrip olup tekrar tekrar inşa ve imar edildi. Her defasında hacerülesved de bu durumlardan etkilendi.

Hz. İsmail’den sonra Cürhümîlerin eline geçen ve bir süre onların yönetimi altında kalan Kâbe zamanla ilgisizlikten harabe hâline geldi. Ardından meydana gelen ve tarihe “Seylü’l-farre” adıyla geçen bir sel felaketiyle duvarları tümden yıkılan Kâbe’den geriye boş bir arazi kaldı. Bu dönemde hacerülesvedin nasıl muhâfaza edildiği bilinmiyor.

Daha sonra güçlü Amalika kabîlesinin eline geçen bu bölge ve Kâbe onlar tarafından tekrar ihya edildi; bu kez Kâbe’nin duvarları eskisinden daha yüksek yapıldı. Bu, Hz. İbrahim’den sonra Kâbe’nin ikinci inşasıdır. Bir süre Kâbe’yi hürmetle muhâfaza eden Amalikalılar, daha sonra burayı kendi mülkleri gibi görmeye başlayıp ziyaretçilere engel olmaya, parası olmayanlara zemzem suyunu bile vermemeye başladılar.

Kâbe’ye saygının kalmadığı bu dönemde, harabe hâline gelen Kâbe ikinci bir sel baskınıyla tamamen yıkıldı. Amalikalılar da bölgeyi terketti. Amalikalılardan sonra tekrar Cürhümîlerin eline geçen Kâbe üçüncü kez inşa edildi. Zamanla azgınlaşan Cürhümîler Kâbe’ye ve hacılara hürmetsizlik edip etrafa terör estirdiler. Cürhümîlerin bu tutumunu hazmedemeyip savaş açan Bekroğulları ve Huzâalılar onları Mekke’den çıkardı.

Ancak şehri terkederken Kâbe’nin değerli eşyalarını yağmalayan Cürhümîler hacerülesvedi toprağa gömerek sakladılar. Şehri ele geçiren Huzâalılar, Cürhümîlerin sakladıkları bu taşı bulup tekrar eski yerine koydular. Huzâalılardan sonra Miladî 440 yılında Mekke ve Kâbe’nin yönetimi Peygamberimiz (asm)’in beşinci atası Kusay b. Kilab ve oğullarına geçti. Uzun bir kesintiden sonra Kâbe tekrar Hz. İsmail’in torunlarına geçmişti. Kusay Kureyş’ten, Kureyş ise Hz. İsmail’in soyundandı. Kusay’dan önce Kâbe yakınına ev yapıp yerleşmek saygısızlık olarak kabul edildiğinden, yerleşim birimi değilken Kusay, Beytullah’ın yanına evler kurulmasını ve buranın şenlendirilmesini emretti.

Ayrıca, bir başka rivâyete göre Kâbe’yi yıkıp yeniden inşa etti. Daha sonra Mekke’nin parlamento binası olacak olan “Daru’n-Nedve” Kusay’dan kalan evdi. Kusay Kâbe’nin bütün hizmetlerini kendi kabîlesinde topladı. Diğer kabîleler bu hizmet yarışı nedeniyle ona düşman oldular ve aralarında uzun süre ayrılıklar devam etti.

Hz. Peygamber (asm) zamanında, duvarları alçak olan Kâbe’nin değerli eşyaları çalınmaya başlamış, bu yüzden Kureyş Kâbe’yi daha korunaklı bir şekle dönüştürmeye karar vermişti. Tam bu dönemde bir yangınla tahrip olan Kâbe, ardından gelen bir sel felaketiyle tamamen yıkıldı ve yeniden inşa edildi. Ancak hacerülesvedi yerine yerleştirme konusunda bencil davranan kabileler, bu şerefi başkalarına vermek istemeyince sorun büyüdü, hatta kılıçlar kınlarından çıktı. Bundan dolayı kan dökmek istemedikleri için de “Kâbe’ye gelecek ilk kişinin hakemliğini kabul etmekte” anlaştılar.

Kararlaştıkları günün sabahında Kâbe’nin çevresinde beklerken Kâbe’ye “Muhammedü’l-emin” dedikleri Hz. Peygamber girince rahatladılar; çünkü ona güveniyorlardı, henüz peygamber değildi, ona düşman olacakları zamana daha vardı. Hz. Muhammed (asm) bir bez parçası istedi onu yere serdi, başka rivayete göre abasını yere açtı. Hacerülesvedi kendi elleriyle üzerine koydu. Her kabîleden bir temsilciye bezin bir ucundan tutup kaldırmalarını söyledi. Onların kaldırdığı bu taşı tekrar kendi elleriyle alıp yerine koydu. Allah bu şerefi kendi Peygamberine nasib etti; kabîleler ise kaldırmaya ortak olmanın verdiği mutlulukla barıştılar.

Hz. Peygamber (asm) nübüvvetle görevlendirildikten sonra putlardan arındırılan Kâbe, Yezid İbn Muâviye’nin ordusu tarafından mancınıklarla taşa tutularak tahrip edildi (hicri 63). Yezid’i halife olarak kabul etmeyen Mekkeliler Abdullah b. Zübeyr’e bey’at ettiler. Mekke’yi muhâsara eden Yezid’in ordusu yağlı fitiller atıp mancınıklarla taşa tutarak Kâbe’yi tahrip etti. Atılan bu taşlardan biri hacerülesvedi üç parçaya böldü. Yezid’in Ordu’suna teslim olmayan Mekkeliler Abdullah b. Zübeyr’i halife olarak tanımaya devam etti.

Daha sonra Abdullah b. Zübeyr kırılan bu parçaları bir gümüş çerçeve içine koyarak biraraya getirmek istediyse de etrafındaki, taşlar yanıp kireçlenmiş olduğundan hacerülesvedin parçaları birbirine yapıştırılmakla yetinildi. Kâbe’ye ilk örtü de onun emriyle bu dönemde örtüldü. Abdullah b. Zübeyr hacca gelenlerin Yezid’in vahşetini görüp gerçeği anlaması için hac mevsimine kadar tamir ettirmediği Kâbe’yi, bu dönemden sonra halkla yaptığı istişare neticesinde yıkıp yeniden inşa ettirdi.

Osmanlı Padişahı Birinci Ahmed devrinde tekrar tamir edilen Kâbe onsekiz yıllık bir aradan sonra şiddetli bir sel baskınıyla tekrar yıkıldı. Hacerülesvedin bir parçası kırıldı. Kâbe’nin, Dördüncü Murad’ın emriyle yapılan tamir ve inşasıyla birlikte hacerülesved de tamir edildi. Bakırdan yapılmış olan muhâfaza kabı gümüşle kaplanarak altınla yaldızlandı (M. 1629). Abdülmecid devrinde ise (1839-1861) taşın gümüş çerçevesi tekrar yenilendi.

Hacerülesvedi değerli kılan, haccın menâsikinden olması ve Rasûlullah’ın onu öpmesi nedeniyledir. Haccda tavâfa Hhcerülesvedden başlanır ve yine onunla bitirilir. Tavâf esnasında hacerülesved öpülür, bu imkân olmadığı takdirde elle, bu da mümkün olmazsa uzaktan selâmlanır. Onu öpmek sünnet olduğu için öpülmediği takdirde hac yine yerine gelmiş olur. Ayrıca hacerülesvedin öpülme imkânı bulunmadığı zaman Kâbe’de ikinci bir taş olan Yemame taşına elle dokunmak da onun yerine geçer. Bu taşın bulunduğu yere “Rüknü’l-Yemanî” denir.

Hz. Peygamber (asm)’in hacerülesvedi öptüğü, ayrıca Vedâ Haccı’nda hasta olduğu bir sırada devesinden inmeden tavâf sırasında değneğiyle ona dokunduğu; bir başka zaman da eliyle selâm verdiği rivâyet edilmektedir. Hz. Ömer bir haccında hacerülesvede yaklaşıp öpmüş ve şöyle demişti:

“Çok iyi bilirim ki, sen zararı ve faydası olmayan bir taş parçasısın. Eğer Rasûlullah öpmemiş olsaydı seni asla öpmezdim.” (Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, VI/108-109).

Hz. Ömer puta tapıcılıktan yeni kurtulmuş bir toplumun, bir taşın öpülmesini gördüğü an küllenmiş duygularının yeniden kabarmasından endişe ederek böyle bir açıklamayı gerekli görmüştü. Batılıların iddia ettikleri gibi hacerülesvedi öpmek puta tapıcı Araplardan Müslümanlara geçen bir miras değil bir saygı ifadesidir; Hz. Peygamber (asm)’in sünnetine uymadır.

Hacerül Esved Taşı Nasıl Selamlanır ?

Rivayete göre Hacer-i Esved kıyamet gününde Kabe’yi tavaf edenlere şahit olacağından bunu aşk ile yapmak gerekir. Halk arasında hacdan gelenlerin avuçlarının içlerinin öpülmesi hacca gidip tavaf edenlere Hacer-i Esvedin şahitliği bir de ya öperek ya da dokunarak veya uzaktan ellerini açarak Hacer-i Esved ile temas kurmaları sebebiyledir. Çünkü hacı “elestü birabbiküm” bezmindeki ikrarı burada yenilemiş olduğundan memleketinde henüz hacca gidememiş kimselerin onu tasdik etmeleri, avucunun içini öpmeleri bundan dolayıdır.

Bir saygınlık ve kutsiyeti olan ve hac sırasında Hz. Peygamber (asm)’in izinden giderek sünneti gereğince “öpülmek” suretiyle hürmet edilen bu taş, câhiliye Arapları arasında da kutsal sayılıyordu. Bu yüzden Hz. İbrahim’den sonra geçen yüzyıllar boyunca gelip geçen bütün kuşaklar bu taşı özenle korudu.

Hafız Yetiştiriyorum

Bir yorum ekleyin