Ya Hayır Söyle, Ya Sükut Et!

0
483

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi âdet edinen herkesin vay hâline!” (Hümeze, 1)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Kıyâmet günü kat kat ibadetlerle gelir. Alınır alınır, o gıybet ettiği kimseye verilir. Kul hakkı olan kimseye verilir. Hattâ en sonra onun günahlarını alır Cehennemlik olarak gider.” (Müslim, Birr, 59; Tirmizî, Kıyâmet, 2; Ahmed, II, 303, 324, 372)


 

Mü’min, dâimâ Cenâb-ı Hakk’ın huzûrunda bulunduğunun idrâkiyle nazargâh-ı ilâhî olan gönlü, hiçbir zaman incitmemeye gayret etmelidir. Sâdî-i Şîrâzî’nin; “Bir haberin gönül inciteceğini biliyorsan sen sus, başkaları söylesin.” Düstûruyla hareket ederek muhâtabın kalbini incitmekten kaçınmalıdır. Ayrıca bir kimsenin arkasından konuşmak demek olan gıybetten de son derece sakınmalıdır. Çünkü gıybet, kalbin kanseridir. Cenâb-ı Hak, kullarını hafife alıp küçük görenlere gazaplanır. Bir kimsenin diğerini arkadan çekiştirmesi hakkında da:

“…Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşanır mı?…” (Hucurât, 12) teşbihinde bulunarak gıybetin ne kadar çirkin bir davranış olduğunu beyân eder.

Vaktiyle Emevîler devrinin üç büyük hiciv şâirlerinden biri olan Ferezdak’ın zevcesi ölmüştü. Defin merâsiminde Hasan-ı Basrî Hazretleri de bulunmaktaydı. Hasan-ı Basrî Hazretleri, şiirleriyle insanları istihkar ve istihfâf eden, onların şeref ve haysiyetini zedeleyen bu şâire, bir ara kabre işâret ederek:

“-Âhiret için ne hazırladın?” diye sordu. Yaşlı şâir:

“-Yetmiş yıldan beri kelime-i şehâdeti hazırladım.” dedi.

Hasan-ı Basrî Hazretleri îkaz mahiyetinde:

“-Ne güzel hazırlık!” dedikten sonra şu sözleri ekledi:

“-Lâkin kelime-i şehâdetin şartları vardır. Bu yüzden insanları incitecek ve gönüllerine diken batıracak sözlerden uzak dur, Allâh’ın kullarını küçümseme ve gıybet etmekten sakın!”

Velhâsıl, dil ya hayır söylemeli, ya da sükût etmelidir. (Osman Nûri Topbaş, Bir Nasihat Binbir İbret, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Hâlık: Her şeyi yoktan var eden, yaratan, yarattığı her şeyin bütün ayrıntılarını bilen ve mahlûkuna takdir ettiği ömür içerisinde, onun göreceği her hâli, hadiseyi tespit ve tayin eden demektir.

Kısa Günün Kârı

Yalan, gıybet, dedikodu ve türlü mâlâyâniden temizlenmiş; onun yerine bol bol salevât-ı şerîfe, Kur’ân tilâveti ve güzel sözlerle rahmet telkin eden, yani her an zikrullâh ile ıslak bulanan tertemiz bir dil tevhid anahtarının birinci dişidir.

Lügatçe

sükût: 1. Sessizlik. 2. Susma.
nazargâh-ı ilâhî:
Allah’ın baktığı yer. Genelde Mü’minlerin kalpleri için kullanılır.
düstur:
Genel kural, kaide.
hiciv:
Bir kimseyi, bir toplumu, bir düşünceyi, bir nesneyi veya bir göreneği yermek için yazılmış yazı veya söylenmiş söz, taşlama.
istihkar:
Hor görme, aşağılama.
istihfâf: Küçümseme.
mâlâyâni:
Boş ve yararsız, saçma.

Altınoluk

Hafız Yetiştiriyorum

Bir yorum ekleyin