İçinde bulunduğumuz günlerde, hem yaz dönemi olması, hem de izinlerin uzatılması hasebiyle geniş bir ziyâret döneminde bulunmaktayız. Bizi ‘kulluk’ etme amacımız üzere yaratmış olan rabbimiz, bu kulluğun hudutlarını belirlemiştir. Bizi belli bir akraba zümresinin içinde halk etmiş, bu akrabalarımızın da sınıflarını ve onlarla münasebetimizi sınırlandırmış, kiminle hangi çerçevede görüşebileceğimiz ve aynı ortamda bulunup bulunamayacağımız gibi hassas konularda hangi ölçülere riayet etmemiz gerektiğini kitâbı Kur’ân ve Rasûlü (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) vasıtasıyla bizlere tebliğ etmiştir. Fıkıh âlimlerimiz de bu hükümleri tedvin edip, insanların günahla karşı karşıya kalmasını engelleme (Sedd-i Zerâi) kabilinden ictihâdî hükümlerle konuyu, insanların ameline dönük bir ahkâm şeklinde ortaya koymuşlardır. Bu sebeple, bizi birilerine yakınlıkla ‘akraba’ olarak yaratan Allah Te‘âlâ’nın bu konuyla ilgili ölçülerine uymakla mükellefiz; İslâm’ın şuûrundan ve mükellefiyet bilincinden uzak bazılarının hevâ ve hevesine değil!
Haremlik-Selâmlık
“Mü’min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır.”[1]
Harem, girilmesi herkese açık olmayan saygı gösterilen ve kutsal yer demektir. Kâbe-i şerife ve çevresine “harem-i şerif” denildiği gibi Müslümanların evlerinin kadınlara mahsus bölümüne de “harem dairesi” denir. Haremliğin karşıtı “selamlıktır”. Erkeklere ait olan kısım demektir. Bundan dolayıdır ki, eskiden haremlik ve selamlık diye ikiye ayrılan konakların girilmesi yasak olan kısmı, kadınların ikametine mahsustu.
Müslüman erkek evde veya başka bir yerde otururken nikâhı kendisine düşen kadınlarla gelişi güzel oturamaz. Erkeklerin yeri ayrı, hanımların yeri ayrı olmalıdır. Buna “harem yani kadın bölümü, selam, yani erkek bölümü denebilir. Yahut Kur’an-ı Kerimin ifadesiyle “ hicap” denir. Hangi isimle olursa olsun bu emir, Kur’an ve sünnete dayanmaktadır.
Cahiliyet devrinde Arap kadınlarının cahiliyet âdetlerinden biri de haremlik selamlığa riayet etmemeleriydi. Süslenerek erkeklerle karışık otururlardı. Aralarında hiçbir perde bulunmazdı. (Ahzâb Sûresinin 53. Ayeti olan) Hicab ayeti gelince bu cahiliyet âdeti de kalkmış oldu.
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e yirmi sene hizmet eden Hazreti Enes (Radıyallâhu Anh) hicab ayet-i inmeden önce ev halkının bir ferdi olarak serbestçe Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in evine girip çıkardı. Bununla ilgili o şöyle demiştir: “Hicab ayetinin indiği ilk zamanlarda, daha önce olduğu gibi, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in evine gittiğimde bana şöyle buyurdular: “Geri dön, ey oğlum!”[2]
“Ey iman edenler! Yemek için çağrılmaksızın ve yemeğin pişmesini beklemeksizin (vakitli vakitsiz) Peygamber’in evlerine girmeyin, çağrıldığınız zaman girin. Yemeği yiyince de hemen dağılın. Sohbet için beklemeyin. Çünkü bu davranışınız Peygamber’i rahatsız etmekte, fakat o sizden de çekinmektedir. Allah ise gerçeği söylemekten çekinmez.
Peygamberin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Böyle davranmanız hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temizdir. Allah’ın Resûlüne rahatsızlık vermeniz ve kendisinden sonra hanımlarını nikâhlamanız ebediyyen söz konusu olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük bir günahtır.”[3]
Bu ayet-i kerime geldikten sonra Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in hanımları yabancı erkeklere perde arkasından hitap etmeye başlamışlardır. Ayrıca bunu evin dışında “cilbab”larıyla yaparlardı.
Rabia bint-i Haris ve Abbas b. Abdulmuttalip, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ile beraber hanımı Zeynep (Radıyallâhu Anhâ) validemizin evine gittiler. Zeynep (Radıyallâhu Anhâ) perde arkasına geçti. Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ile gelen bu iki kişi konuşmaya başladılar. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) başını evin tavanına doğru çevirdiler. Zeynep (Radıyallâhu Anhâ) validemiz de Rabia ve Abbas’a (Radıyallâhu Anhumâ) konuşmamalarını işaret etti…[4]
Dipnotlar
[1] Nûr Sûresi:30
[2] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned; No:13379
[3] Ahzâb Sûresi:53
[4] Müslim, Zekât 167
Haremlik-Selâmlık konusuyla ilgili detaylı mâlumat için bkz. İsmailağa Fıkıh Kurulu (Hüsamettin Vanlıoğlu, Abdullah Hiçdönmez, Fatih Kalender, Emin Ali Yüksel), Siraç Yayınevi, İstanbul, s.292-295