Cuma namazının vakti, öğle namazının vaktidir ve diğer namazlardan farklı olarak bir iç ezan okunur. Okunan ezanın ardından minberde cemaate hutbe îrâd edilir. Cuma namazının iki rekât farzı da bu hutbeyi müteakip edâ edilir.
Hutbenin, Cuma namazının edâ şartlarından biri olduğu, Büyük İslâm İlmihâlinde açıkça şöyle ifade edilmiştir: “(Cuma namazının edâ şartlarından biri de) Cumanın farz olan namazından önce hutbe okumaktır. Şöyle ki: Vaktin girmesinden sonra mevcut cemaatin huzurunda bir hutbe okunması gerekir. Bunun içindir ki, hutbe okunurken cemaat bulunmayıp da sonradan namazda bulunacak olsalar, namazları câiz olmaz.”[1]
Hutbenin, Cuma namazının şartlarından olması konusunda fukaha delil olarak: “Benim nasıl namaz kıldığımı gördüğünüz gibi, siz de öylece namaz kılınız.”[2] hadîs-i şerîfiyle ve Allah Te‘âlâ’nın zikrine koşmayı vurgulayan “Ey îmân etmiş olan kimseler! Cuma günü o (cuma) namaz(ı) için (ezan okunularak) çağrıda bulunulduğu zaman, hemen Allâh’ın zikri (olan cuma namazının ikamesi)ne koşun ve alış-veriş (gibi tüm muameleler)i bırakın! İşte size! Bu(, alış-verişin geçici kârından) sizin için daha iyidir! Eğer (kalıcı olan hayır ve şerri) bilmekte bulunmuş olduysanız(, sonsuz ticareti tercih edersiniz)!”[3] âyet-i kerimesiyle istidlâl etmiş ve âyet-i kerîmede vurgulanan zikrin, Cuma hutbesinin rüknü olan zikri de kapsadığını belirtmişlerdir.
Hutbenin Şartları
Namazın ve diğer ibâdetlerin birtakım şartları olduğu gibi, hutbenin de bazı şartları vardır. Bu şartlar ilmihâllerimizde şöyle sıralanmıştır:
Hutbede Cemaat Bulunması: Cemaatin hutbeyi işitmesi şart değildir. Sadece hazır bulunmaları yeterlidir. Hutbe esnasında bir mükellef erkeğin, misafir olsa dahi, bulunması yeterli görülmektedir.
Cuma Hutbesinin Rüknü: İmâm-ı Âzam’a göre, Allah’ı zikirden ibarettir. Onun için hutbe niyeti ile yalnız: “Elhamdülillâh” yahut “Sübhânallâh” yahut “Lâ İlâhe İllallâh” denilecek olsa, yeterli olur. İmâmeyn’e (İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed) göre, hutbe denilecek derecede uzunca bir zikirden ibarettir. Bunun en az derecesi, Tahiyyat miktarı hamd ve Salavât ile müslümanlara duâdır.
Hutbenin Vâcibleri: Hatibin taharet üzere bulunması, avret sayılan yerlerin örtülü olması ve hutbeyi ayakta okumasıdır.
Hutbenin Sünnetleri: Hutbeyi iki kısma ayırmak ve bunlar arasında bir tesbih veya üç âyet okunacak kadar bir zaman oturmaktır. Bu bakımdan buna iki hutbe denir. Bu iki hutbeden her biri, hamd, kelime-i şehâdet, salât ve selâm ihtivâ etmelidir. Birinci hutbe, bir âyet okuma ve insanlara öğüt verme, ikinci hutbe de müslümanlara duâyı kapsamalıdır. Ayrıca imamın ikinci hutbedeki sesinin şiddeti, birinci hutbedekine göre daha hafif olmalıdır. İşte bunlar, hutbenin başlıca sünnetlerindendir.
Hutbenin Diğer Sünnetleri
Her iki hutbeyi uzatmamak da sünnettir. Hatta hutbeyi “Hucurât” süresi ile “Burûc” sûresine kadar olan sûrelerin herhangi birini okuyacak süreden daha uzunca okumak, -özellikle kış mevsiminde- mekrûh görülmüştür. Cemaati bıktırmak uygun değildir. Cemaatin acele görülecek işleri olabilir. Onları camide fazla tutmak, cuma namazlarına devam etmelerine engel olabileceğinden, yersiz bir iş olur. Hatip olan şahıs bunları düşünmelidir.
Hatibin hutbesi, hutbenin başındaki sözlerini unutturacak ve kıymetten düşürecek şekilde (kopuk ve) uzun olmamalıdır. Hutbenin kısa ve cemaate faydalı bir tarzda hazırlanması, hatibin ehliyet ve fazîletine delildir. Bu konudaki bir hadîs-i şerîfin meâli şöyledir: “Namazının uzun, hutbesinin kısa olması bir kimsenin fakih (anlayışlı bir din âlimi) olduğunun alâmetidir. Artık namazı (cemaate ağır gelmeyecek şekilde)uzatınız, hutbeyi de kısa okuyunuz. Gerçekten bazı sözler, sihir gibi, kalpleri etkiler.”[4]
İşte böylece hutbeler, belâgat ve mânâ bakımından ruhları kazanacak bir hâlde bulunmalıdır.
Ashâb-ı Kirâm’dan Câbir ibnü Semüre (Radıyallâhu Anh)dan şöyle rivâyet edilmiştir: “Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in namazı da, hutbesi de orta bir hâlde idi. Çok kısa ve çok uzun olmaktan beri idi.”[5]
Abdullah ibnü Ebî Evfâ (Radıyallâhu Anh), Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in hutbesini şöyle tarif etmiştir: “Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) çok zikreder, boş sözden hoşlanmaz, namazını uzatır, hutbeyi kısa tutardı. İhtiyaçlarını karşılamak için ihtiyar kadınlarla ve fakirlerle birlikte yürümekten bile çekinmezdi.”[6]
Hatib, ezan okunup tamamlanıncaya kadar minberde oturur. Sonra ayağa kalkıp gizlice “Euzü” çekip aşikâre hamd ve senâda bulunur. İbnü Ömer (Radıyallâhu Anhumâ) anlatıyor: “Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) iki hutbe okurdu. Minbere çıkınca otururdu. (Bu esnada müezzin ezan okurdu). Müezzin ezanı bitirince kalkar ve hutbeyi okur, sonra tekrar oturur ve (bu sırada) konuşmazdı. Sonra kalkar (ikinci defa) hutbe okurdu.”[7]
Bir başka rivâyette de Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in iki hutbe arasında oturuşu şöyle anlatılmıştır: “Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ayakta iki hutbe verir, bunların arasını (kısa) bir oturuşla ayırırdı.”[8]
Hatib, hutbesini cemaate dönerek okur; savaşla alınmış bir beldede hutbe okurken, sol elinde tutacağı bir kılıca dayanır. Bu durum, İslâm’ın gücünü, İslâm mücahidlerinin dayandıkları kuvveti ve milletin kahramanlığını arttırır. Hutbe bitince ikamet yapılır. Bunlar da hutbenin sünnetlerindendir. Hatibin, -buraya kadar zikretmiş olduğumuz- hutbe sünnetlerini gözetmemesi veya dünyalık konuşmalarda bulunması da mekrûh görülmüştür.
Dipnotlar
[1] Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihâli, Sad. Hüsameddin Vanlıoğlu, Abdullah Hiçdönmez, Fatih Kalender, Emin Ali Yüksel, İstanbul, 2015, Yasin Yayınevi, s.218
[2] Buhârî, Ezân:18
[3] Cuma Sûresi:9
[4] Müslim, Cuma:47
[5] Müslim, Cuma:41
[6] Nesâî, Cuma:31; Dârimi, Mukaddime:13
[7] Buharî, Cuma:30, 27; Müslim, Cuma:33; Ebû Dâvûd, Salât:227; Tirmizî, Salât:363
[8] Nesâî, Cuma:33