BÜYÜK İSLÂM İLMİHALİ – Ömer Nasuhi Bilmen

0
419

ilmihal

ÖNSÖZ

Müslümanların her konuda bilgi sahibi olmaları bir görevdir. Din konusunda bilgi ise. İlmihal (herkesin durumuna göre gerekli olan bilgiler) adını alarak en önemli yeri tutar. Her müslümariin bağlı bulunduğu İslâm dini konusunda yeterli bilgi sahibi olması bir borçtur. Edindiği bilgilerle de üzerine düşen dinî görevleri yerine getirmiş olacaktır.

Aslında bütün insanlığın manevî ruhu yerinde olan dinden, din bilgisinden hiç kimse uzak kalamaz, öteden beri ister ilkel olsun, ister medenî toplumlar, hiç biri bir dine bağlı kalmaktan dışarı çıkamamıştır.

İnsanlann gerçek mutluluktan ve saadetleri ilâhi bir din yolu ile ortaya çıkar. Sağduyulu kimselerin ruhları ve vicdanları, böyle bir din ile huzursuzluktan kurtulur, yatışır, insanlığın yaratılışındaki yüksek amaç, ancak böyle ilâhi bir dine sarılmakla gerçekleşir.

Öyle ise, uyanık bir ruha, temiz bir vicdana sahib olan insan böyle gerçek bir dinden nasıl uzak kalabilir: Kendi benliğini, geleceğini ve mutluluğunu korumak isteyen bir insan, böyle yüce bir dinin inançlara, temizliğe, ibadete, helâl ve harama, ahlâka dair kutsal hükümlerinden muhtaç bulunduklarını öğrenip uygulamak duygusundan nasıl habersiz kalabilir?

O mübarek dinin yaşamasına, yükselmesine, yayılmasına, medeniyet saçan şanlı tarihine ait bazı bilgileri öğrenmek isteğinden, insan nasıl gafil bulunabilir?

Hiç şüphe yok ki, benliklerini kaybetmeyen uyanık kişi ve cemiyetler bu ihtiyacı ruhlarında duymuşlardır. Dini eserleri aramayı, onları bulup okumayı gerekli görmüşlerdir.

İnsanların, yaratılışlanndaki meyilleri ve ruhî ihtiyaçları sebebiyle her asırda din bilginleri tarafından sayısız dinî eserler yazılmıştır. Ancak her devrin ve muhitin durumuna ve kabiliyetine göre bu gibi eserlerde bir yenilik göstermek, mana ve ruhları değişmeyecek şekilde dini meseleleri imkân dahilinde herkesin anlayabileceği bir ifadeyle yazmak, bunların birtakım hikmet ve faydalarını sade bir dille ortaya koymak da çok gereklidir.

İslâm dininin kapsadığı hükümler esas bakımından dört kısma ayrılır:

1- İtikada ait hükümler,

2- İbadetlere ve amellere ait hükümler,

3- Helâl-haram olan şeylere, mubah ve mekruhlara ait hükümler,

4- Ahlâka ait hükümler.

Bu dört kısım hükümler üzerinde çok geniş ve değerli kitablar yazıldığı gibi, özet halinde kolay anlaşılır kitablar da fazlasıyla yazılmıştır. Gerçek şu ki, bu dört kısmın her biri üzerinde ayrı ayrı birer kitab yazılmış; fakat bu dört kısmı bir araya toplayan kitaplar azınlıkta kalmıştır.

Biz aslında ayrıntılı eserlerden uzak kalamayız. Ancak böyle geniş kapsamlı eserleri okuyup onlardan gerekli meseleleri seçip ayırmaya herkesin gücü yetmez. Görevleri ve zamanları buna elverişli olmaz. Çok kısa eserler de ihtiyacı karşılamaya yeterli olmaz, maksadı karşılayamaz. Üstelik bu eserlerin ifadesi ağır olursa, istenilen bilgileri elde etmek çok güçleşir.

Çeşitli görev ve hizmetlere ayrılmış olan din kardeşlerimizin dini ihtiyaçlarını yeterince karşılayabilecek bir “İlmihal” kitabı yazılmasını çok kimseler benden isteyerek bana başvurmuşlardı. Bunun üzerine kutsal dinimizin itikat’a, temizliğe, ibadete, kerahiyet (hoş olmayan) ve ıstihsana (güzel olan şeylere), ahlâka dair hükümleri üzerinde ve bir kısım büyük peygamberlerin hayatları ile İslâm dininin tarihçesine ait on kitabdan ibaret oldukça büyük bir “İlmihal” kitabı yazmayı bir görev saydım. Yüce Allah’dan yardımlar dileyerek bu görevi yerine getirmeye başladım. En güvenilir, en kıymetli din kitablarımıza başvurdum, ibadetler kısmını daha uzunca hazırlamaya çalıştım. İkram ve feyzi bol olan yüce Allah’ın yardım ve ihsanı ile meydana gelen bu esere “Büyük İslâm İlmihali” adını verdim.

Eğer bu eserim, din kardeşlerimin faydalanmalarına hizmet ederek hayırlı dualarını kazanmaya vesile olursa, kendimi bahtiyar sayarım. Bütün yazı ve çalışmaları ile yalnız Hak Tealâ Hazretlerinin rızasını kazanmak isteyen aciz bir yazar için bundan büyük bir mükâfat olmaz. Başarı yüce Allah’dandır…

Fatih Dersiamlarından
Erzurumlu Ömer Nasuhi Bilmen


Ömer-Nasuhi-BİLMEN-31883’te Erzurum’un Salasar köyünde doğdu. Babası Hacı Ahmet Efendi, annesi Muhibe Hanım’dır.
Küçük yaştayken babasının vefat etmesi üzerine, Erzurum Ahmediyye Medresesi müderrisi ve nakibüleşraf
kaymakamı olan amcası Abdürrezzak İlmi Efendi’nin himayesine girdi. Amcasının ve Erzurum müftüsü
Narmanlı Hüseyin Efendi’nin rahle-i tedrisinden (eğitiminden) geçti.

İki hocası da yakın aralıklarla ölünce, 1908’de İstanbul’a giderek derslerine devam ettiği Fatih dersiamlarından
(Alim-öğretmen) Tokatlı Şakir Efendi’den icazet (izin – ruhsat) aldı. Ders Vekaleti’nce açılan imtihanı kazanarak 1912’de dersiâmlık
şehadetnâmesi (diploma) aldı. Bu arada okumakta olduğu Medresetü’l kudat’ı (Hakimler okulu) da bitirdi. 1912 yılının eylül ayında Bayezid
Medresesi dersiâmı olarak göreve başladı. 1913’te Fetvâhâne-i Ali müsevvid mülazımlığına (Yüce Fetvahane katip stajyeri) tayin edildi.
Bir yıl sonra başmülazımlığa terfi edildi. 1915’te Heyet-i Te’lifiyye (Yazım heyeti) üyesi oldu, 1922’de bu dairenin kaldırılması
üzerine dersiâmlığa devam etti.

1943’te İstanbul müftülüğüne getirildi. 30 Haziran 1960 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti’nin beşinci Diyanet İşleri
Başkanı olarak atandı ve daha bir yılını bile doldurmadan emekliye ayrıldı. On ay gibi kısa bir sürede görevinden
ayrılmasının nedeni, dönemin yöneticilerinin Türkçe ezan ve daha bir çok konuda Diyanet İşleri Başkanlığı’nı politik
amaçlarına alet etmek istemesiydi. Ömer Nasuhi Bilmen de, selefleri (öncekiler) gibi dini meseleler konusunda asla taviz
vermeyen bir yapıya sahipti. Nitekim, 1960’lı yıllarda dinde reform gerekliliğini savunan ve bunun için çabalayanlara:
“Bozulmayan bir dinde reform mu olur” diyor ve İslam’ın ortaya koyduğu iman, ahlak ve hukuk ilkelerinin orjinalliğini,
evrenselliğini kendinden beklenen liyakat ve cesaretle savunuyordu.

Uzun memuriyet hayatı boyunca öğretmenlik hizmetinde de bulunan Ömer Nasuhi Bilmen, Darüşşafaka Lisesi’nde yirmi yıla yakın
bir süre ahlak ve yurttaşlık dersi okuttu. İstanbul İmam Hatip Okulu’nda ve Yüksek İslam Enstitüsü’nde usul-i fıkıh (Hukuk usulu) ve kelam
dersleri verdi. Hayatının sonuna kadar ilmi çalışmalarını sürdürdü ve sekiz ciltlik tefsirini emekli olduktan sonra yazdı.
12 Ekim 1971’de İstanbul’da vefat eden Ömer Nasuhi Bilmen Edirnekapı Sakızağacı Şehitliğine defnedildi.

Ömer Nasuhi Bilmen, İstanbul müftülüğüne tayin edildiği tarihten itibaren vefat edinceye kadar gerek ilmi ve ahlaki
otoritesi, gerekse sâmimi dindarlığı ve tevazuu (alçakgönüllülük) ile dini konularda ülke insanının başlıca güven kaynağı olmuştu. Ehl-i sünnet
mezhebini şahsında tam bir liyakatla (ehliyet – layık olma) temsil ettiği için herkesin sevgi ve saygısını kazanmıştı. Bunda şüphesiz,
yaşadığı sürece aktif politikanın dışında kalmasının da önemli bir rolü vardır.

Arapça ve Farsça’yı da çok iyi bilen, Türkçe ile birlikte üç dilde şiir yazabilen Ömer Nasuhi Bilmen, bir ara Fransızca’ya da
merak sarınış ve bu dili de tercüme yapabilecek kadar öğrenmişti. Kendisi Erzurum ağzı ile konuştuğu halde
eserlerinde kullandığı üslup ağdalı fakat mükemmel denebilecek kadar sağlamdır. Gençliğinde yazdığı Türkçe ve Farsça
şiirlerinde de duygu, düşünce ve ölçü açısından oldukça başarılıdır.

Hayatının büyük bir kısmını telifle (yazımla) geçiren ve temel islami ilimler alanında çok sayıda eser veren Ömer Nasuhi Bilmen’in

başlıca eserleri şunlardır:
Latin harflerinin kabulünden sonra Türkiye’de İslam hukuku alanında kaleme alınmış ilk ve en muhtevalı eser olan
ve o dönemde akademik çevrelerde büyük yankı uyandıran
Hukuk-ı Islamiyye ve Islahat-ı Fıkhıyye Kâmûsu; mezhepler arası mukayeseli sistematik bir İslam hukuku kitabıdır.
Onun Türkiye çapında tanınmasını sağlayan diğer önemli bir eseri de,
Büyük İslam İlmihali’dir.
Diğerleri ise;
Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Meali Alisi
Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Tefsiri,
Büyük Tefsir Tarihi,
Kur’an-ı Kerim’den Dersler ve Öğütler,
Sure-i Fethin Türkçe Tefsiri
İ’tilâ-yı İslam ile İstanbul Tarihçesi,
Hikmet Goncaları,
Muvazzah-ı İlm-i Kelâm,
Mülahhas İlm-i Tevhid
Akaid-i-İslamiye,
Yüksek islam Ahlakı,
Dini Bilgiler’dir.

Ömer Nasuhi Bilmen’in ayrıca gençlik yıllarında Farsça olarak yazıp Türkçe’ye çevirdiği Nüzhetü’l ervah adlı bir divançesiyle,
İki Şükûfe- i Taaşşuk adlı bir de ,romanı vardır.

——————————————————–

‘Allah’ diyen insana ihtiyaç var!
omernasuhibilmenSon demlerinde Ömer Nasûhi Bilmen, kendisini ziyarete gelen eski bir öğrencisine, “Şu tefsiri bitirip öyle öleyim, duam budur” demiş.

Hepimizin hafsalasında (anlayış) bir yerde Ömer Nasuhi Bilmen ismi vardır. O ya müftü olarak, ya Diyanet İşleri Reisi olarak ya da müderris (öğretmen) olarak yer alır. Ama biz onu en çok İlmihal yazarı olarak tanırız.

İlk yaşanan acı ve romana yansıması

Birçoğumuzun İslam’la tanışırken, okumalar yaparken önüne konulan bir kitap vardır. Bu ya meal olur ya da sonrasında İlmihal. Onu daha çok ilmihal sahibi bir yazar olarak biliyoruz dedik ama hakikat sadece bundan ibaret değil. Böylelerine hezarfen (bir çok sanatı iyi yapabilen) deniliyor galiba. On parmağında on marifet misali insanlar. Hayatını ve özelliklerini saymadan giriş sadedinde Bilmen Hoca’ya dair bir anekdot nakledelim: Mesela muhtelif mekteplerde hocalık yaptığı zamanlarda öğrencilerine yumuşak davranması ve zayıf not vermemesi sebebiyle kendisine “Şeker muallim” lakabı takıldığı, niçin bu kadar müsamahakâr (hoşgörülü) davrandığı sorulduğunda da, “Evladım, Anadolu’nun Allah diyen insana ihtiyacı var” dediği talebeleri tarafından nakledilmektedir. Allah demenin dahi yasak olduğu bir dönem cansiperane (canını feda edercesine) mücadele etmiş, talebe yetiştirmiş, ardında ciltlerce kitap bırakmış bir büyük âlim olarak Ömer Nasuhi Hocayı tanımaya çalışalım:

Ömer Nasûhi Hoca Erzurum’un Salasor köyünde 1883’te dünyaya gelir. Babası ulemâdan (alimlerden) Hacı Ahmet Hamdi Efendi, “Afifzâde” diye tanınır. Annesi Muhibe Hanım’dır. Ahmet Hamdi Efendi hac sırasında, Medine-i Münevvere’de vefat edince Ömer Nasûhi Hoca küçük yaşta yetim kalmış, öyle ki babasını yitirmenin acısını hayatı boyunca silememiştir. Bilmen Hoca’nın, yirmi yaşlarında Erzurum’dayken yazdığı, vefatından dört yıl sonra, oğlu Ahmet Selim Bilmen tarafından yayınlanan İki Şukûfe-i Taaşşuk (Şukufe’nin aşkı – Bilmen Yayınevi, 1975) adlı küçük romanında, babasını çocuk yaşta kaybeden roman kahramanının acısından bahsederken, sözü yarıda keserek kendisinin de aynı acıyı yaşadığından bahseder. Oğlu Ahmet Selim Bilmen de, beraber hacca gittiklerinde babasının, kendi babası Ahmet Hamdi Efendi’nin Cennetü’l-Muallâ’daki mezarı başında döktüğü gözyaşlarını hiç unutamadığını, kabir ziyaretlerini çok seven babasının mezarlıklara yapılan kötü muamelelerden de fazlaca müteessir (ÜZGÜN) olduğunu ifade etmiştir.

Bereketli geçen ilim hayatı

Küçük Ömer Nasûhi’ye ilim kapıları ardına kadar açmıştır. Talep edilen ilmin ilk adresi Ahmediyye Medresesi müderrisi ve aynı zamanda Nakîbü’l-Eşraf (Peygamber soyundan olanların işlerine bakan) kaymakamı olan amcası Abdürrezzak İlmî Efendi’dir. Amcasından sonra Erzurum müftüsü Narmanlızâde Hüseyin Hâki Efendi’den de dersler almış ve bu iki âlimin vefatı üzerine İstanbul’a gelerek, Fatih dersiamlarından Tokatlı Şakir Efendi’ye intisap etmiştir (bağlanmıştır) . İki senenin sonunda bu hocaefendiden de icazet alarak Medresetü’l-Kudât’a giren Ömer Nasûhi, bu okuldan da 29 yaşında birincilikle mezun olur. Mezuniyetini müteakip (arkasından) ruûs imtihanını da vererek Fatih dersiamları arasına katılan Ömer Nasûhi, 1912 senesinde Dâru’l-Hilâfeti’l-Âliye Medresesi kısm-ı âlî fıkıh (Yüce hukuk kısmı) müderrisliği ile başladığı öğretim görevini, Medresetü’l-Vâizîn, Sahn Medresesi, Dâruşşafaka Lisesi, İstanbul İmam Hatip Lisesi ve İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nde verdiği derslerle de devam ettirmiştir.

Müderris, yazar, müftü ve Diyanet İşleri Reisi: Ömer Nasuhi Hoca

Ömer Nasûhi Efendi’nin, o dönemde müslümanların vicdanı ve sesi olmuş Beyânü’l-Hak ve Sebilü’r-Reşâd mecmualarında çeşitli makaleleri yayınlanmıştır. Bu bereketli ömre yine Fetvahâne-i Âliye’de başladığı memuriyet hayatı, Telif Heyeti azalığı (üyeliği), Temyiz (yargıtay) Mahkemesi Şer’iyye (dini iler) Dairesi mümeyyizliği (ayırtman) ve Şer’î Tetkikler Meclisi azalığı vazifeleri sığmıştır. Son görev aldığı dairenin ilgâsıyla (kaldırılması) birlikte müderrislik görevine dönen Ömer Nasûhi Efendi, Sahn Medresesi’nin de lağvı üzerine 1926’da İstanbul Müftülüğü’nde fetvahane müsevvidi (katibi) olarak göreve devam eder. Başmüsevvitlik vazifesini, 1943’te İstanbul Müftüsü Fehmi Ülgener’in vefatı üzerine, dersiamlar ve imam hatipler tarafından İstanbul Müftüsü seçilene kadar yerine getirmiştir.

Ömer Nasuhi Efendi zaman zaman da pasiflikle itham edilmiş. Zor dönemlerde siyasî muhalefetten kaçınmış. Ancak bunun yanında 1958’te Kur’an’ın Türkçe’ye çevrilmesi ve Latin harfleriyle yazılması konusu gündeme gelip, dönemin Diyanet İşleri Başkanı Eyüp Sabri Hayırlıoğlu buna menfi (olumsuz) cevap verdiğinde, o zamanlar İstanbul Müftüsü olan Ömer Nasûhi Bilmen, yayınlanan bir risalede bu konudaki görüşlerini belirterek Hayırlıoğlu’na destek vermiştir. Bu konuların çokça yazılıp çizildiği günlerde kaleme aldığı diğer eserlerinde de Türkçe Kur’an okunup okunmamasıyla ilgili fikirlerini her fırsatta açıklamıştır. 1960 tarihinde emekliye sevk edilen Ömer Nasuhi Hoca’nın bir diğer farklı hususiyeti ise hizmet hayatı boyunca, iki aylık hac izni dışında hiç izin kullanmadığıdır.

Sahici bir ilim, sahici bir âlim

Şöhret, para kazanma, manşete çıkma derdi olmayan bir âlim olan Ömer Nasuhi Hoca’nın, şimdilerde her ne kadar ilmihalinin yerini başka kitaplar almaya başlamışsa da, Büyük İslam İlmihali (ilk baskısı 1947-48 yıllarında yayınlanmıştır) kitabı 3 milyonun üstünde basılarak erişilmesi güç bir sayıya ulaşmıştır. Bunun yanında sahabeden Abdurrahman Gazi’ye 16 yaşındayken şiir yazdığı, eserlerinde kendisine ve başka şairlere ait Türkçe, Arapça ve Farsça pek çok beyit kullandığı görülmektedir. Yine, Farsça Nüzhetü’l-Ervâh (Ruhların sevinci) isminde bir divan (şiir kitabı) da kaleme almıştır. Ömer Nasûhi Hoca’nın Fransızca’yı da tercümeler yapacak kadar ilerlettiği bilinmektedir. Bunlar dışında Hukuk-i İslâmiye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kâmusu, Kur’an-ı Kerim Meâl ve Tefsiri, Tefsir Tarihi, Hikmet Goncaları/500 Hadis ilk akla gelen eserleridir.

Son demlerinde Ömer Nasûhi Bilmen, kendisini ziyarete gelen eski bir öğrencisine, “Şu tefsiri bitirip öyle öleyim, duam budur” demiş. 85 yaşında tefsirini tamamlayan büyük âlim Ömer Nasuhi Bilmen, 11 Ekim 1971 Salı günü vefat etmiş ve Edirnekapı Sakızağacı Mezarlığı’na defnedilmiş.
Ruhuna El-Fatiha

 

 

TAKDİM

Merhum hocamız Ömer Nasuhi Bilmen Hazretlerinin, Diyanet işleri Başkanlığı görevinden emekli olmadan önce, İstanbul Müftülüğü zamanında altıyıl kadar maiyetlerinde çalıştım, ilim ve faziletini, ahlâk üstünlüğünü yakından tanımak şerefine kavuştuğumdan dolayı Yüce Allah’a hamd ederim.

Yazmış olduğu eserler, yıllardır okuyucuların ellerinden düşmediği gibi ilim ve faziletinin yüksekliğinden dolayı müslümanlar arasında onu tanımayan yok gibidir. Bıraktığı her eser, sünnet ehli inancına dayalı, güvenilir, çok değerli bir kitaptır. Yıllardır basılmakta ve basılmaları devam etmektedir. Bir hadis-i şerifde duyurulduğuna göre “Öldükten sonra cari (sevabı sürekli akıp gelen) sadakadan biri de, kendisinden faydalanılan bir ilimdir.” Bu bakımdan merhum hocamız geride bıraktığı birçok eseriyle bu büyük manevi mükâfata kavuşmuş bulunmaktadır. Yüce Allah bizlere de, rızasına uygun bu gibi hizmetler nasib buyursun.

Muhterem Hocamızın yetiştiği devirdeki dil, daha çok Osmanlıca deyimlerin çokluğu bakımından değer kazanıyordu. Bunun tesiri altında kalınarak eserlerindeki ifade, bugünkü neslin anlayabileceği şekilde kolaylık arzetmediğinden “Büyük İslâm İlmihali” adlı eserinin elden geldiği kadar, aslında hiçbir değişiklik yapmaksızın, sadeleştirilmesi, Bilmen Basım ve Yayınevi yetkilileri tarafından benden istendi.

Böyle bir çalışmayı kabul etmek, benim için bir şeref olduğu kadar okuyuculara da bir kolaylık sağlaması bakımından yerine getirilmesi gereken bir görevdi.

Elimden geldiği kadar metne ve manaya sadık kalarak sadeleştirip bugünkü nesiller tarafından kolayca anlaşılabilecek bir dile çevirmeye çalıştım.

Vacib Tealâ Hazretlerinden devamlı olarak müslümanlara manevî yarar ve okuyanlara kolaylıklar sağlamasını diler, kusurlarımın bağışlanmasını niyaz ederim.

A. Fikri YAVUZ

 

Hafız Yetiştiriyorum

Bir yorum ekleyin