Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki:
“Her kim her gece Vakıa Suresini okursa, ona asla fakirlik isabet etmez.”
“Vakıa Suresi, zenginlik suresidir. Onu okuyunuz ve o sureyi kadınlarınıza ve çocuklarınıza da öğretiniz.
Vakıa suresi oldukça etkili ve kuvvetli bir suredir. İslam alimleri bu sure için sürekli okumayı alışkanlık eden kimselerin dünyada huzura ve rahat ereceği, dünya nimetlerinden faydalanacağından, Sabah ve akşam okunduğu taktirde kişinin açlık yada diğer sıkıntılardan uzak bir hayat süreceği bahsedilmektedir.
Ölüm döşeğinde olan bir kimseye münkar ve nekir melekleri sual sorduğu sırada Vakıa suresi okunursa sorulara cevap vermesi kolaylaşır.
Helal rızık, fakirlik çekmemek ve zahmete girmeden kazanç isteyen kimseler bu duayı günde 40 defa 40 gün boyunca okuduğu taktirde Allah’u Teala onu muradına nail eder
İkindi ve akşam namazlarından sonra bol ve helal kazanç için okunması önerilmiştir. İkindi namazının ardından 14 defa, akşam namazlarının ardından okunması tavsiye edilir.
Bazı islam alimleri ise vakıa suresinin ölen bir kimsenin üzerine okunması halinde üzerindeki kabir azabını hafifleteceğini, Ölmekte olan bir kimseye okunması halinde ise Allah’ın izni ile imanla dünya hayatını sonlandıracağı söylenmiştir.
Sabah namazından sonra 1 kere vakıa suresi okunup ardından,1000 defa “Ya Kerim Ya Vedud” okuyup Allah’tan dileğini isteyen kimseye Allah istediğine kavuşturur.
Bir kaç kişilik bir toplantıda 41 defa vakıa suresi okuyup,ardından da Allahü tealadan dileğini isteyen kimsenin dileği en kısa zamanda olur.
Özellikle rızık konusunda 41 defa okumanın çok büyük tesiri vardır.
Vakıa suresini okumayı alışkanlık haline getiren kimseyi Allah rızıklandırır ve muradına erdirir.
Hadîs-i şerîflerde şöyle buyuruluyor:
“Her kim, Vakıa sûresini her gece bir defa okumayı âdet haline getirirse, ömründe fakirlik görmez.”
(Ibn Kesir, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim, Beyrut 1969, IV, 282)
“Vakıa sûresi zenginlik sûresidir. Onu okuyunuz ve kadınlarınıza ve çocuklarınıza öğretiniz.”
Birgün Hz. Ebû Bekr, Resûlullah efendimize; “Yâ Resûlallah, saçlarında beyazlıklar belirdi” demişti. Bunun üzerine Resûlullah efendimiz buyurdu ki:
“Saç ve sakalımı Hûd Vâkıa, Mürselât sûreleri ağarttı.”
Resûlullah efendimizin böyle buyurması, bu sûrelerde, kıyâmet hallerini, eski kavimlerin uğradığı âkıbetleri düşünmesi ve ümmeti için üzülmesi sebebiyledir.
Abdullah bin Mes’ûd gözlerini açtı ve şöyle buyurdu:
“Onlara Vâkıa sûresini bırakıyorum. Bu sûreyi okuyan aslâ fakirlik yüzü görmez.”
[Vâkıa sûresi, Kur’ân-ı kerîmde 533 -536 sayfalar arasındadır.]
Zorluklar karşısında nereye sığınıyoruz? Hastalandığımızda, fakirlik kıskacına düştüğümüzde hangi kapıyı çalıyoruz? Bereketin kaynağının Yüce Rabb’imizin kutlu hitabında saklı olduğunu unutmayalım.
Vakıa Sûresi elli altıncı sûredir. Mekke’de nâzil olmuştur. Vâkıa, “olay, savaş, çarpışma ve belâ” demektir. Ayette ise, kıyâmet olayı, sayhası, hadisesi anlamındadır. Kıyâmet olayında çeşitli şiddetler meydana geleceği için, burada “Vakıa” diye anılmıştır. Sûreye “Vakıa” yani kıyâmet hadisesi ile giriş yapılmaktadır: “Olacak vâki olduğu (kıyâmet koptuğu) zaman, onun olduğunu (şimdi olduğu gibi) yalanlayacak kimse çıkmaz!” (Vakıa 1, 2) Ondan sonraki ayetlerde, kıyâmet olayı kısa bir şekilde anlatılmış, ardından da insanların üç sınıf olduğu haber verilmiştir:
“Ve sizler üç sınıf olduğunuz zaman, sağın adamları (amel defterleri sağ tarafından verilenler), ne uğurlulardır onlar! Solun adamları (amel defterleri sol tarafından verilenler) ne uğursuzlardır onlar! Ve o sâbıklar, (o inançta ve amelde duraklamadan) ileri geçenler!” (7-10)
Bu âyetlerde ifâde edilen amel defterleri sol tarafından verilenler, tevhid inancını kabul etmeyen, İlâhî emirlere karşı çıkan ve her türlü kötülüğü işlemekten çekinmeyen inançsızlardır. Amel defterleri sağ tarafından verilenler ise, tevhid inancına sahip olan, ameli salih ve imânı bütün olan müminlerdir. Sâbıklar da, Allah’a en yakın olan, hiçbir şüpheye kapılmadan imân ve salih amelde ileri giden, imân sahibi kişilerdir. Ondan sonra gelen âyetlerde, amel defteri sağ tarafından verilecek mü’minlerle, imân ve salih amelde önde giden sâbıklara cennette verilecek nimetlerle mükâfatlar ve Allah’ın emirlerine muhalefet eden kâfirlere cehennemde verilecek cezalar geniş bir şekilde açıklanmıştır. Bilhassa küfür ehlinin inkâr ettiği ölümden sonraki diriliş için detaylı açıklamalar yapılmış, insanın acizliği ve yüce Allah’ın (celle celâluh) üstün kudret ve irâdesi dile getirilmiştir.
Ben kızlarıma Vakıa’yı miras bırakıyorum
Abdullah b. Mesûd’u, ölüm hastalığında ziyâret eden Hz. Osman (ra), “Sana bir bağışta bulunulmasını emredeyim mi?” demiş. Abdullah, buna ihtiyacı olmadığını söylemiş. Hz. Osman, “Senden sonra kızlarına kalır.” demiş. O zaman Abdullah ona şu cevabı vermiştir: “Sen kızlarımdan korkma. Ben onlara Vakıa Sûresi’ni okumalarını emrettim. Ben, Hz. Peygamber’in (sas) şöyle dediğini işitmiştim: “Her kim her gece Vâkıa Sûresi’ni okursa, ona fakirlik dokunmaz.” (Kaynak: Rezin, Hadis No: 798)
Diğer musibetler gibi fakirlik de, bazen sırf bir imtihan olarak, bazen sevgili bir kulun derecesinin yükselmesine yönelik olarak verilir, bazen de günaha kefaret ve ceza olarak verilir. “Belalara en fazla müptela olanlar, peygamberler, evliyalar ve sırasıyla onlara benzeyen kimselerdir.”(Mecmau’z-Zevaid,2/292) mealindeki hadis-i şeriften, musibetlerin sadece bir ceza değil, bir yakınlık, bir üstünlük simgesi olduğu da anlaşılmaktadır.
Bunu belirttikten sonra sorunuzla ilgili şunları söyleyebiliriz:
Fakirliğe sebep olan günahların başında zina gelir. Hadis-işerifte “Zina fakirlik doğurur” buyurulmuştur. (bk. Kenzu’l-Ummal, h. No: 12989).
Kendine dilencilik kapısını açan kimseye fakirlik kapısı açılır. Tirmizî’nin “hasen-sahih” dediği bir hadis-i şerifte -meal olarak-; “Kim kendine bir dilencilik kapısını açarsa, Allah ona yetmiş fakirlik kapısını açar.”(Tirmizî, Zuhd,17) buyurulmuştur.
Mala karşı hırs/aşırı düşkünlük de fakirlik için bir davetiyedir. Bir hadis-i şerifte meal olarak; Peygamberimiz (a.s.m) bir adama hitaben: “Hırstan/mala düşkünlükten mutlaka sakınmalısın, çünkü hırs, hazır/peşin bir fakirlik demektir.”(Hakim, 4/326) buyurmuştur.
Vakıa Suresi Latince Harflerle Okunuşu
Bismi’llâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm
(1) izâ vekâatil vâkıatü
(2) leyse livak’atiha kazibeh
(3) hafıdatün râfiatün
(4) iza rüccetil’ardu reccen
(5) ve büssetilcibalü bessen
(6) fekanet hebâen münbessen
(7) ve küntüm ezvâcen selâseh
(8) feashabül meymeneti mâ ashabül meymeneh
(9) ve ashabül meş’emeti maashabül meş’emeh
(10) ves sabikunes sâbikune
(11) ülâikel mukarrebune
(12) fiy cennatin naıym
(13) sülletün minel’evveliyne
(14) ve kaliylün minel’ahıriyn
(15) alâ sürürin mevdûnetin
(16) müttekiiyne aleyha mütekabiliyn.
(17) yetufü aleyhim vildanün muhalledûne
(18) biekvabin ve ebâriyka ve ke’sin min maıynin
(19) lâ yusaddaune anha ve lâ yünzifune
(20) ve fakihetin mimma yetehayyerune
(21) ve lahmi tayrin mimma yeştehune
(22) ve hurün ıynün
(23) keemsalil lü’lüilmeknun
(24) cezâen bimâ kânu yamelûn
(25) lâ yesmeune fiyha lağven ve la te’siymen
(26) illâ kıylen selâmen selâma
(27) ve ashabül yemiyni ma ashabülyemiyn
(28) fiy sidrin mahdudin
(29) ve talhın mendudin
(30) ve zıllin memdudin
(31) ve mâin meskubin
(32) ve fâkihetin kesiyretin
(33) lâ maktuatin ve lâ memnuatin
(34) ve füruşin merfuah
(35) inna enşe’nahünne inşâen
(36) fecealnahünne ebkaren
(37) uruben etraben
(38) liashabilyemiyn
(39) sülletün minel’evveliyne
(40) ve sülletün minel’ahıriyn
(41) ve ashabüşşimâli mâ ashabüşşimâl
(42) fiy semumin ve hamiymin
(43) ve zıllin min yahmumin
(44) lâ bâridin ve lâ keriym
(45) innehüm kânu kable zâlike mütrefiyn
(46) ve kanu yusırrune alelhınsil azıym
(47) ve kânu yekûlune eiza mitna ve künna türaben ve ızâmen einna lemebusune
(48) eve abaünel’evvelun
(49) kul innel’evveliyne vel’ahıriyne
(50) lemecmûune ilâ miykati yevmin mâlum
(51) sümme inneküm eyyühed dâalûnel mükezzibune.
(52) leâkilune min şeçerin min zakkûmin
(53) femâliune minhel bütûne
(54) feşâribune aleyhi minel hamiym
(55) feşâribune şürbelhiym
(56) haza nüzülühüm yevmed diyn
(57) nahnü halaknaküm felevlâ tüsaddikun
(58) efereeytüm ma tümnûn
(59) eentüm tahlükunehu em nahnül hâlikun
(60) nahnü kadderna beynekümül mevte ve ma nahnü bimesbukıyne
(61) alâ en nübeddile emsaleküm ve nünşieküm fiy ma lâ talemun
(62) ve lekad alimtümün neş’etel’ulâ felevlâ tezekkerûne
(63) efereeytüm ma tahrüsûn
(64) eentüm tezreunehu em nahnüzzariun
(65) lev neşaü lecealnahü hutamen fezaltüm tefekkehun
(66) inna lemuğremune
(67) bel nahnü mahrumun
(68) efereeytümül maelleziy teşrebun
(69) eentüm enzeltümuhü minelmüzni em nahnül münzilun
(70) lev neşaü cealnahü ücacen felevla teşkürune
(71) efereeytümün narelletiy turun
(72) eentüm enşe’tüm şecereteha em nahnülmünşiun
(73) nahnü cealnaha tezkireten ve metâan lilmukviyn
(74) fesebbıh bismi rabbikelazıym
(75) felâ uksimü bimevâkın nücumi
(76) ve innehu lekasemün lev talemune azıymün
(77) innehu lekur’ânün kerîymün
(78) fiy kitabin meknunin
(79) lâ yemessuhu illel mutahherun.
(80) tenziylün min rabbil âlemiyn
(81) efebihazel hadiysi entüm müdhinun
(82) ve tec’âlune rizkaküm enneküm tükezzibun
(83) felevlâ izâ beleğatil hulkume
(84) ve entüm hıyneizin tenzurûne
(85) ve nahnü akrebü ileyhi minküm ve lâkin lâ tubsırun
(86) felevlâ in küntüm ğayre mediyniyne
(87) terciuneha in küntüm sadikıyn
(88) feemma in kane minel mukarrebiyne
(89) ferevhun ve reyhanün ve cennetü naıym
(90) ve emma inkane min ashabil yemiyni
(91) feselâmün leke min ashabilyemiyn
(92) ve emma in kane minel mükezzibiyned dalliyn
(93) fenüzülün min hamiymin
(94) ve tasliyetü cahıym
(95) inne haza lehüve hakkul yakıyn
(96) fessebbih bismi rabbikel azıym.
Vakia Suresi Türkçe Meali
Rahman ve Rahim Olan ALLAH’ın Adıyla
1 – Olacak vak’a olduğu zaman
2 – Onun oluşunu yalanlayacak kimse yoktur.
3 – O, alçaltıcıdır, yükselticidir.
4 – Yer şiddetle sarsıldığı
5 – Dağlar serpildikçe serpildiği
6 – Dağılıp toz duman haline geldiği
7 – Ve sizler üç sınıf olduğunuz zaman
8 – Sağın adamları (var ya) ne mutludurlar onlar!
9 – Solun adamları ise ne uğursuzdurlar onlar!
10 – Önde olanlar (var ya), onlar öncüdürler.
11 – İşte o yaklaştırılanlar,
12 – Nimet cennetlerindedirler.
13 – Çoğu önceki ümmetlerden,
14 – Birazı da sonrakilerden.
15 – (Onlar) cevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedirler.
16 – Karşılıklı olarak onların üzerinde yaslanırlar.
17 – Çevrelerinde, ölümsüzlüğe ulaşmış gençler dolaşırlar.
18 – Kaynağından doldurulmuş, testiler, ibrikler ve kadehlerle.
19 – Ondan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir.
20 – Beğendikleri meyvalar,
21 – Canlarının çektiği kuş etleri,
22 – İri gözlü hûriler,
23 – Saklı inciler gibi,
24 – Yaptıklarına karşılık olarak verilir.
25 – Orada boş bir söz ve günaha sokan bir laf işitmezler.
26 – Duydukları söz, yalnız “selam”, “selam” dır.
27 – Sağın adamları, nedir o sağın adamları!
28 – Dalbastı kirazlar,
29 – Meyva dizili muzlar,
30 – Uzamış gölgeler,
31 – Fışkıran sular.
32 – Pek çok meyva arasında,
33 – Tükenmeyen ve yasaklanmayan
34 – Ve yükseltilmiş döşekler üstündedirler.
35 – Biz kadınları yeniden inşa ettik (yarattık).
36 – Onları bâkireler yaptık.
37 – Hep yaşıt sevgililer,
38 – Sağın adamları içindir.
39 – Bir çoğu öncekilerdendir.
40 – Bir çoğu da sonrakilerdendir.
41 – Solun adamları, nedir o solcular!
42 – İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar şu içinde,
43 – Kapkara dumandan bir gölge altındadırlar.
44 – Ki ne serindir, ne de faydalı.
45 – Çünkü onlar bundan önce varlık içinde sefâhete dalmışlardı.
46 – Büyük günahı işlemekte ısrar ediyorlardı.
47 – Ve diyorlardı ki: “Biz ölüp, toprak ve kemik yığını olduktan sonra, biz mi bir daha diriltileceğiz?”
48 – “Önceki atalarımızda mı?”
49 – De ki: “Öncekiler ve sonrakiler”
50 – “Belli bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır.”
51 – Sonra siz, ey sapık yalanlayıcılar!
52 – Elbette bir ağaçtan, zakkum ağacından yiyeceksiniz.
53 – Karınlarınızı hep onunla dolduracaksınız.
54 – Üstüne de kaynar su içeceksiniz.
55 – Susuzluk illetine tutulmuş develerin içişi gibi içeceksiniz.
56 – İşte ceza gününde onlara sunulacak ziyafet budur.
57 – Biz sizi yarattık; tasdik etmeniz gerekmez mi?
58 – Attığınız meniyi gördünüz mü?
59 – Onu siz mi yaratıyorsunuz yoksa yaratan biz miyiz?
60 – Aranızda ölümü takdir eden biziz ve bizim önümüze geçilmez.
61 – Böylece sizin yerinize benzerlerinizi getirelim ve sizi bilmediğiniz bir yaratılışta tekrar var edelim diye (böyle yapıyoruz).
62 – Andolsun, ilk yaratılışı bildiniz. Düşünüp ibret almanız gerekmez mi?
63 – Ektiğinizi gördünüz mü?
64 – Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?
65 – Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık. Hayret eder dururdunuz.
66 – “Doğrusu borç altına girdik.”
67 – “Doğrusu, biz yoksul bırakıldık” (derdiniz).
68 – İçtiğiniz suya baktınız mı?
69 – Buluttan onu siz mi indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?
70 – Dileseydik onu tuzlu yapardık. O halde şükretseniz ya!
71 – Bir de o çaktığınız ateşi gördünüz mü?
72 – Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz?
73 – Biz onu bir ibret ve çölden gelip geçenlere bir fayda yaptık.
74 – Öyleyse büyük Rabbinin adını yücelt.
75 – Hayır, yıldızların yerlerine yemin ederim.
76 – Bilirseniz bu büyük bir yemindir.
77 – O, elbette şerefli bir Kur’ân’dır.
78 – Korunmuş bir kitaptadır.
79 – Ona temizlenenlerden başkası el süremez.
80 – (O), âlemlerin Rabbinden indirilmiştir.
81 – Şimdi siz bu sözü mü küçümsüyorsunuz?
82 – Rızkınızı, yalanlamanızdan ibaret mi kılıyorsunuz?
83 – Can boğaza dayandığı zaman
84 – Ki o zaman siz (ölmek üzere olana) bakar durursunuz.
85 – Biz ona sizden daha yakınız, fakat siz görmezsiniz.
86 – Eğer cezalandırılmayacak iseniz,
87 – Onu geri çevirsenize; şayet iddianızda doğru iseniz.
88 – Fakat ölen kişiye gelince, eğer o rahmete yaklaştırılanlardan ise,
89 – Ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır.
90 – Eğer O, sağın adamlarından ise,
91 – “(Ey sağcı), sana sağcılardan selam!”
92 – Ama yalanlayıcı sapıklardan ise;
93 – İşte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır.
94 – Ve cehenneme atılma vardır.
95 – Kesin gerçek budur işte.
96 -Öyle ise Rabbini o büyük ismiyle tesbih et.
Vakıa Suresi Dinle
Vakıa Suresi Arapça Okunuşu
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
اِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُۙ﴿١﴾ لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌۢ﴿٢﴾ خَافِضَةٌ رَافِعَةٌۙ﴿٣﴾ اِذَا رُجَّتِ الْاَرْضُ رَجاًّۙ﴿٤﴾ وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَساًّۙ﴿٥﴾ فَكَانَتْ هَبَٓاءً مُنْبَثاًّۙ﴿٦﴾ وَكُنْتُمْ اَزْوَاجاً ثَلٰثَةًۜ﴿٧﴾ فَاَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ﴿٨﴾ وَاَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِۜ﴿٩﴾ وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَۙ﴿١٠﴾ اُو۬لٰٓئِكَ الْمُقَرَّبُونَۚ﴿١١﴾ ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ﴿١٢﴾ ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ﴿١٣﴾ وَقَل۪يلٌ مِنَ الْاٰخِر۪ينَۜ﴿١٤﴾ عَلٰى سُرُرٍ مَوْضُونَةٍۙ﴿١٥﴾ مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِل۪ينَ﴿١٦﴾ يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَۙ﴿١٧﴾ بِاَكْوَابٍ وَاَبَار۪يقَ وَكَأْسٍ مِنْ مَع۪ينٍۙ﴿١٨﴾ لَا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنْزِفُونَۙ﴿١٩﴾ وَفَاكِهَةٍ مِمَّا يَتَخَيَّرُونَۙ﴿٢٠﴾ وَلَحْمِ طَيْرٍ مِمَّا يَشْتَهُونَۜ﴿٢١﴾ وَحُورٌ ع۪ينٌۙ﴿٢٢﴾ كَاَمْثَالِ اللُّؤْلُؤِ۬ الْمَكْنُونِۚ﴿٢٣﴾ جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ﴿٢٤﴾ لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْواً وَلَا تَأْث۪يماًۙ﴿٢٥﴾ اِلَّا ق۪يلاً سَلَاماً سَلَاماً﴿٢٦﴾ وَاَصْحَابُ الْيَم۪ينِ مَٓا اَصْحَابُ الْيَم۪ينِۜ﴿٢٧﴾ ف۪ي سِدْرٍ مَخْضُودٍۙ﴿٢٨﴾ وَطَلْحٍ مَنْضُودٍۙ﴿٢٩﴾ وَظِلٍّ مَمْدُودٍۙ﴿٣٠﴾ وَمَٓاءٍ مَسْكُوبٍۙ﴿٣١﴾ وَفَاكِهَةٍ كَث۪يرَةٍۙ﴿٣٢﴾ لَا مَقْطُوعَةٍ وَلَا مَمْنُوعَةٍۙ﴿٣٣﴾ وَفُرُشٍ مَرْفُوعَةٍۜ﴿٣٤﴾ اِنَّٓا اَنْشَأْنَاهُنَّ اِنْشَٓاءًۙ﴿٣٥﴾ فَجَعَلْنَاهُنَّ اَبْكَاراًۙ﴿٣٦﴾ عُـرُباً اَتْـرَاباًۙ﴿٣٧﴾ لِاَصْحَـابِ الْيَم۪ينِۜ ۟﴿٣٨﴾ ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ﴿٣٩﴾ وَثُلَّةٌ مِنَ الْاٰخِر۪ينَۜ﴿٤٠﴾ وَاَصْحَابُ الشِّمَالِۙ مَٓا اَصْحَابُ الشِّمَالِۜ﴿٤١﴾ ف۪ي سَمُومٍ وَحَم۪يمٍۙ﴿٤٢﴾ وَظِلٍّ مِنْ يَحْمُومٍۙ﴿٤٣﴾ لَا بَارِدٍ وَلَا كَر۪يمٍ﴿٤٤﴾ اِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذٰلِكَ مُتْرَف۪ينَۚ﴿٤٥﴾ وَكَانُوا يُصِرُّونَ عَلَى الْحِنْثِ الْعَظ۪يمِۚ﴿٤٦﴾ وَكَانُوا يَقُولُونَ اَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَۙ﴿٤٧﴾ اَوَاٰبَٓاؤُ۬نَا الْاَوَّلُونَ﴿٤٨﴾ قُلْ اِنَّ الْاَوَّل۪ينَ وَالْاٰخِر۪ينَۙ﴿٤٩﴾ لَمَجْمُوعُونَ اِلٰى م۪يقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ﴿٥٠﴾ ثُمَّ اِنَّكُمْ اَيُّهَا الضَّٓالُّونَ الْمُكَذِّبُونَۙ﴿٥١﴾ لَاٰكِلُونَ مِنْ شَجَرٍ مِنْ زَقُّومٍۙ﴿٥٢﴾ فَمَالِـؤُ۫نَ مِنْهَا الْبُطُونَۚ﴿٥٣﴾ فَشَارِبُونَ عَلَيْهِ مِنَ الْحَم۪يمِۚ﴿٥٤﴾ فَشَارِبُونَ شُرْبَ الْه۪يمِۜ﴿٥٥﴾ هٰذَا نُزُلُهُمْ يَوْمَ الدّ۪ينِۜ﴿٥٦﴾ نَحْنُ خَلَقْنَاكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ۟﴿٥٧﴾ اَفَرَاَيْتُمْ مَا تُمْنُونَۜ﴿٥٨﴾ ءَاَنْتُمْ تَخْلُقُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الْخَالِقُونَ﴿٥٩﴾ نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ الْمَوْتَ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوق۪ينَۙ﴿٦٠﴾ عَلٰٓى اَنْ نُبَدِّلَ اَمْثَالَكُمْ وَنُنْشِئَكُمْ ف۪ي مَا لَا تَعْلَمُونَ﴿٦١﴾ وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ النَّشْاَةَ الْاُو۫لٰى فَلَوْلَا تَذَكَّرُونَ﴿٦٢﴾ اَفَرَاَيْتُمْ مَا تَحْرُثُونَۜ﴿٦٣﴾ ءَاَنْتُمْ تَزْرَعُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الزَّارِعُونَ﴿٦٤﴾ لَوْ نَشَٓاءُ لَجَعَلْنَاهُ حُطَاماً فَظَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ﴿٦٥﴾ اِنَّا لَمُغْرَمُونَۙ﴿٦٦﴾ بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ﴿٦٧﴾ اَفَرَاَيْتُمُ الْمَٓاءَ الَّذ۪ي تَشْرَبُونَۜ﴿٦٨﴾ ءَاَنْتُمْ اَنْزَلْتُمُوهُ مِنَ الْمُزْنِ اَمْ نَحْنُ الْمُنْزِلُونَ﴿٦٩﴾ لَوْ نَشَٓاءُ جَعَلْنَاهُ اُجَاجاً فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ﴿٧٠﴾ اَفَرَاَيْتُمُ النَّارَ الَّت۪ي تُورُونَۜ﴿٧١﴾ ءَاَنْتُمْ اَنْشَأْتُمْ شَجَرَتَـهَٓا اَمْ نَحْنُ الْمُنْشِؤُ۫نَ﴿٧٢﴾ نَحْنُ جَعَلْنَاهَا تَذْكِرَةً وَمَتَاعاً لِلْمُقْو۪ينَۚ﴿٧٣﴾ فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ۟﴿٧٤﴾ فَلَٓا اُقْسِمُ بِمَوَاقِـعِ النُّجُومِۙ﴿٧٥﴾ وَاِنَّهُ لَقَسَمٌ لَوْ تَعْلَمُونَ عَظ۪يمٌۙ﴿٧٦﴾ اِنَّهُ لَقُرْاٰنٌ كَر۪يمٌۙ﴿٧٧﴾ ف۪ي كِتَابٍ مَكْنُونٍۙ﴿٧٨﴾ لَا يَمَسُّهُٓ اِلَّا الْمُطَهَّرُونَۜ﴿٧٩﴾ تَنْز۪يلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ﴿٨٠﴾ اَفَبِهٰذَا الْحَد۪يثِ اَنْتُمْ مُدْهِنُونَۙ﴿٨١﴾ وَتَجْعَلُونَ رِزْقَـكُمْ اَنَّكُمْ تُكَذِّبُونَ﴿٨٢﴾ فَلَوْلَٓا اِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَۙ﴿٨٣﴾ وَاَنْتُمْ ح۪ينَئِذٍ تَنْظُرُونَۙ﴿٨٤﴾ وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْكُمْ وَلٰـكِنْ لَا تُبْصِرُونَ﴿٨٥﴾ فَلَوْلَٓا اِنْ كُنْتُمْ غَيْرَ مَد۪ين۪ينَۙ﴿٨٦﴾ تَرْجِعُونَـهَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ﴿٨٧﴾ فَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُقَرَّب۪ينَۙ﴿٨٨﴾ فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَع۪يمٍ﴿٨٩﴾ وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِۙ﴿٩٠﴾ فَسَلَامٌ لَكَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِ﴿٩١﴾ وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُكَذِّب۪ينَ الضَّٓالّ۪ينَۙ﴿٩٢﴾ فَنُزُلٌ مِنْ حَم۪يمٍۙ﴿٩٣﴾ وَتَصْلِيَةُ جَح۪يمٍۙ﴿٩٤﴾ اِنَّ هٰذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَق۪ينِۚ﴿٩٥﴾ فَسَبِّـحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ﴿٩٦﴾